Hüseyin Uğur’la röportaj: Hayalbaz’da neler oluyor?

Hayalbaz
Hayalbaz, İzmir’lilerin kulağına hemen aşina gelecektir. Mekan, Kıbrıs Şehitleri Caddesi, Cumbalı Sokak’ta, kuruluşu daha eskiye dayansa da özellikle son birkaç yılda ismi ön plana çıkmaya ve hatta diğer kentlerde de bilinir olmaya başladı. Amatör, profesyonel ya da yarı-profesyonel sanatçıların, yalnızca bununla kalmayıp; değiştirme, yenileme ve dönüştürme kaygısı taşıyan gençlerin önemli bir buluşma noktası oldu. Hayalbaz’a yalnızca eğlenmek için gitseniz de gerek alt kattaki sohbetlerde, gerek üst katta bulunan sahnede çalan müzik gruplarıyla samimi bir atmosfer yaşıyorsunuz.
Hayalbaz
Hayalbaz ekibi, yoğun işlerinden arta kalan zamanlarında, kendi ofislerinde fanzin çıkartarak başlamışlar sessiz kalamayanlardan duruşlarına. Sürrealist Eylem Türkiye ve Şebeke olarak aktivitelerini sürdürüyorlar. Birkaç arkadaşın hayalinden, İzmir’in en önemli alt kültür buluşma merkezlerinden birisi haline gelen Hayalbaz hakkında, tanıyanların eksik kalmış bilgilerini doldurmak ya da meraklarını gidermek, bilmeyenlerin ise tanıması için ekibin beyin takımından Hüseyin Uğur ile bir söyleşi gerçekleştirdik. İzmir’den Burcu Yılmaz’ın yaptığı röportaja geçmeden hatırlatmakta fayda var. Hayalbaz’da gerçekleşen etkinliklere bundan sonra Yeşil Gazete’den ulaşabilirsiniz.

Burcu Yılmaz: Bize biraz Hayalbaz’ı anlatır mısınız. Nedir Hayalbaz? Nasıl başladı bu oluşum?

Hüseyin Uğur: Nefes almaktır Hayalbaz… Kelime anlamı Osmanlıca’dan geliyor.  Hayal gerçekleştiricisi demek.  Sahne sanatlarının günümüzdeki kadar gelişkin olmadığı o dönemlerde, Karagöz-Hacivat oynatıcılarından birine verilen isim.

2003 yılında başlayan oluşma süreci tesadüflere dayanıyor aslında. Ben kamu araştırması yapıyorum. Bir yandan da kültür sanat faaliyetlerimiz var. İşlerimizi bırakalım, içinde kendimizin de olduğu, gerçekleştirmek istediğimiz kültür sanat faaliyetleri için düşündüklerimizi eyleme dökebileceğimiz bir de çatımız olsun diyorduk. Bir arkadaşımızın tez çalışması sırasında karşımıza çıkan bu kelimeyi alıp içini doldurmaya karar vererek Hayalbaz’ı kurduk ve giderek anlam kazanmaya başladı.
başka bir dünya mümkün

B. Y. : Nükleere Karşı Sanat, Barışa Rock, 1 Milyon Fidan Dikimi, v.s. gibi geniş bir yelpazede düzenlenen  etkinlikleri desteklediğinizi, en azından duyurularını yaptığınızı görüyoruz. Bu etkinliklerin oluşum sürecinde de var mısınız? Yoksa bilgilendirerek dönüşüm aktivistliğimi yapıyorsunuz?

H. U. : Nükleere Karşı Sanat etkinliğini biz Hayalbaz olarak, duyarlı kişi ve gruplarla beraber yaptık. Ancak bir milyon fidan dikimi Ege Orman Vakfının yürüttüğü bir projeydi. Doğru olduğuna inandığımız için projeye bizde destek verdik. Asıl işimiz bu değil tabii ki. Olmasını istediğim şeyler olsa da, yapabileceğim şeyler belli. Ben çiçek bile yetiştiremiyorum mesela. Bir milyon fidan da ilgiyi oraya odaklama konusunda çalıştık. Ayrıca bağışlarımızla da destekledik.

Hayalbaz fanzin
B. Y. : Şebeke nedir? Kimlerden oluşur?Elebaşı? :)


H. U. : Şebeke bir beyin fırtınası sırasında uygulamaya dönüşen işlerden. Biz hayata sessiz kalamıyoruz. Uyumsuz ve sorunlu çocuklardanız. Hayalbazın soluk borusu olma nedenlerinden biriside bu. Düşündüğümüz ve düşünmediğimiz halde spontan gelişen şeyler oldukça, yeni gelişmelerde oluyor. Biz burada bir yandan sanatla bifiil uğraşalım bir yandan da kahvemizi çayımızı içelim derken prosedür dayatmaları ile bir baktık ki dernek olmuşuz. Öte yandan gün oluyor pankart alıp sokağa çıkıyoruz küresel ısınma, ağaçlanma konularında özellikle birşeyler söylüyoruz. Dernek söylemleri ve diğer eylemler birbirine karıştırılmaya başlanıldığında, bürokrasi dolayısyla 24 defa kapatıldı Hayalbaz Sanat Derneği. Biz üslubumuzu sanattan yana kullanmayı ve bu şekilde bazı konularda sesimizi çıkartmayı seviyoruz. Ayrıca Hayalbaz ticari bir hamleyle ortaya çıkmamasına rağmen ticari bir yanımızda var -verdiğimiz servis dolayısıyla.Ve çok yoğun geçen zamanlarımız var. Bizimle sanatsal aktivitelerde bulunmak isteyenleri, üretmek isteyen arkadaşları bu ticari duruştan ayrı tutmak gerekliliğide.  Şebeke çözüm yollarımızdan birisi oldu. Şu anda belirli sürelerle düzenli olarak çıkartıyoruz Şebeke fanzinini.
Hüseyin Uğur


B. Y. : Politik bir duruşunuz varmı?

H. U.: Aksine anti-politik bir duruşumuz var.

B. Y. : Genç aktivistlerden oluşan bir işletme ve müşteri portföyünüz var. Bilinçli bir alt kültür oluşumundan bahsetmek mümkünmüdür Hayalbazda?

H. U. : Evet olabilir. Süreç içerisinde yaptığımız işler, bizimle takılanlar ve ortaya çıkanlar doğrultusunda evet, burada kollektif bir oluşum var. Doğru bildiğimiz şeyleri samimi ifade etmeye çalışıyoruz. Aldığımız belli bir kültür var zaman zaman kendi kültürümüzle çakışan noktalarımızda var. Burada oluşan altkültür bu açıdan değerlendirdiğimizde spontane gelişmiş bir durum. Çıkardığımız fanzinler, yaptığımız müzikler, çizdiğimiz resimler böyle bir kültürün oluşmasını sağladı.

B. Y. : Kendinizi dönüşümsel aktivistler olarak tanımlayabilir misiniz?

H U. : Tanımlamak istemiyoruz. Her türlü tanımdan uzak olmak istiyoruz. Bu hayalbaz kafası işte..

B. Y. : Yeni nesil bir altkültür buluşma noktası olarak yönlendirme ve eğitim konularında nasıl bir duruşunuz var?
Gün ışığıyla ilk buluşma
H. U. : Üzerimize misyon biçilmesini pek istemiyorduk ancak böylede bir durum kendiliğinden oluştu. Burada servis elemanı olarak ekibimize katılan bir arkadaş profesyonel bir müzisyen olarak kapıdan dışarı çıkabiliyor. “Gün ışığıyla ilk buluşma” sergisi ile mesela henüz hiç kendini ifade edememiş insanları bir araya topladık. Biz sanatta sadece salon kültürüne karşı duruşu olan kişileriz. Zaman içerisinde Hayalbaz’dan fotoğrafçı da, sinemacı da, yazan çizenlerde çıktı. Hatta bizim çetenin elebaşlarından birisi, yılbaşında eğlenmek için buraya gelen, es kaza burada grafiker olmaya karar veren, şu anda işlerine İstanbul’dan devam eden aynı zamanda bizim de sanat prodüktörümüz olan eski bir müşterimiz.(Lakabı bizde saklı)

B. Y. : Buraya gelenleri, ekibe, aktivitelere katılmak isteyenleri seçmek gibi bir çizginiz var mı ?

H. U. : Biz kimseyi seçmiyoruz. İnsanlar bizi seçiyor. Buraya gelen müşterileri geri çevirmek gibi bir tutumumuz yok. Herkese kapımız açık. Karşılıklı ilişkilerin absürd noktalara varmasını istemiyoruz. Sadece bu konuda tek çizgimiz bu. Personel seçerken çok donanımlı, v.s.’ye bakmıyoruz. Profesyonelden daha ziyade samimi iyi niyetli genç arkadaşlarla hatta amatör bir ruhla burada birlikte yoğrulmak en sevdiğimiz.

B. Y. : Bay perşembe kimdir? Gerçek midir?
 
H. U. : Şebeke’nin merkez komite üyelerinden birisidir. Şu anda Kadıköy semalarında olmalı. Karga ya da 6:45′ de olur. Bazı perşembelerde buralarda görüldüğü rivayeti de var. (Hüseyin Uğur; unutmayın bütün kahramanlar gerçektir diyerek gülümsüyor.)

B. Y. : Ağırladığınız profesyoneller. Birlikte çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

H. U. : Küçük İskender, Bandista, Abarjazz, v.s., dinlediğimiz sevdiğimiz ortak paydalarımız olan arkadaşlar. Bir projeleri olduğunda bir iletişim trafiği ile yapılması düşünülen projeye birlikte göz atıyoruz. Karşılıklı herşey uygunsa program gün ve detaylarına karar veriyoruz. İstanbul’dan Hafriyat Karaköy, Kadıköy tayfasından Karga, 6:45… gibi topluluklarla içerikleri doldurma ve yeni insanlarla buluşturma noktasında geçmişte de bir rolümüz var. Ekibi full kadro bir arada görmesenizde, ürünlerde Hayalbaz ekibinin ve bu sürreel üretim durumunun yansımalarını görebilirsiniz.


Jazz 5 @Hayalbaz -her salı
B. Y. : Deneysel perşembe nedir peki? Fikir babası Bay Perşembe midir? Neler yapılır?

H. U. : Yok o bir gönderme. Deneysel perşembeler özellikle Abarjazz grubundan Karahan’ın oldukça emeği geçen, çok profesyonel bir çalışmadır. Burada sohbet ederken müzikal olarak kendimizi ifade edemediğimize, yetişmiş müzisyenler olsada farklı sesleri dışarıya yansıtamadığımıza karar verdik. Karahan bir müzisyen olarak bu noktada deneysel perşembeler gibi bir çalışma çıkarttı ortaya. İlk başlarda pek algılanmadı. Deli müziği çünkü yapılan. Pek de anlaşılacak bir tarafı yok. Zaten bu seslerin çoğu isyan, çığlık, gürültü, bir noktada tüketim toplumuna alınan bir tavır. Çatı 1972 ile başlayan daha sonra Karahan’ın Mors, Tonguç’un Tonguç&Gökalp Project’i ile başlayan, İstanbul ve Ankara’dan da dikkat çekmesiyle daha çok katılımın olduğu bir program ve ticari bir durum değil. Deneysel perşembeler iki sezondur programımızda. Çok keyfili gidiyor. Bu sezon yeni oluşturduğumuz, emprowize çalışan başka bir grubumuz, Ayanbeyan’ı iki haftada bir deneysel perşembelerle birlikte programa dahil ettik. Hafta sonları daha alternatif, daha bilindik müzikleri programa dahil etsekte, biz gruplarımızıda müziğimizide kendi içimizde üretmek istiyoruz. Ayanbeyan, kendi gruplarımızdan Dembedem, Herhalükarda ve Jazz 5′ın müzisyenlerinden oluşan bir ekip. Dinlemenizi tavsiye ederim.

Dembedem @Hayalbaz - her çarşamba

B. Y. : Hayalci bir aktivistsiniz…En çok değişmesini istediğiniz şey nedir?

H. U. : Evet tabii ki hayallerimiz var. En çok değiştirmek istediğim şey sanat açısından şu. Sanatı salonlardan çıkartıp sokağı yansıtmak istiyoruz. Önemli olanın sanatçıların çok elit ya da akademilerde onlara ilk öğretilen şey olduğu üzere ayrıcalıklı olmalarının değil, başka birşey olduğunu anlamalarını sağlamak istiyoruz. Şu ana kadar hiç fotoğraf çekmemiş bir insanın bu sokaktan geçerken çok başarılı kareler ortaya çıkartamayacağını kimse söyleyemez. Kimse ayrıcalıklı değil ancak herkes ayrıcalıklı. Burada servisteki bir arkadaşımız çıkıp Akın Eldes ile, Türkiye’nin en önemli müzisyenlerinden biriyle gitar çalıyor. yada Pinhani geliyor burada müşteri iken çıkıp sahnede canları ne isterse onu çalıyorlar.

Karagüneş @Hayalbaz
Sivil toplum kuruluşları, akademileri ve belediyeleri daha etken hale getirmek istiyoruz. Kültür sanat birimleri ile etkileşim halinde olmaya çalışıyoruz. Düş günleri diye bir etkinlik yaptık mesela. Bu etkinlikte tesadüfen Konak Belediyesi – Kültür Sanat Daire Başkanlığı bize mekan kullanımı, duyurular, v.s. için destek verebileceğini belirtti ancak işin sonu başkanımıza plaket verir misinize gelirse uzak duruyoruz. Hayır biz plaket vermek istemiyoruz. Tanımlanmak istemiyoruz. Bir şekilde etkileşimimiz sürüyor. Uygulama konusunda gücümüzün yetmeyeceği bazı projelerin hayatta karşılık bulduğunu görüyoruz -ki bu da sevindirici bir durum.
Cumbalı Sokak



Ve söyleşimizi sonlandırırken :

H. U. : Boşlukları doldurmaya çalışıyoruz biraz. Burası bir kale. Yavaş yavaş dışarıdan gelen tepkilerle farketttik. Çok da fazla kendimizin farkında değildik. Ayrıca etkinliklere Cezayirden bir katılım olabiliyor, San Francisco’dan bir iş gelebiliyor. Londra, Fransa, Portekiz ve Atina’da iletişim kurduğumuz sanat grupları var. Bu iletişimlerden hayatta karşılıklarını bulan projeler var. Geçen zaman içinde kurumsal bir etkide bırakmaya başladığımızı, bir bakış açısı yarattığımızı farkediyoruz. Bizim açımızdan sevindirici bir durum. Biz sunumdansa içeriğin önemli olduğunu anlatmak istiyorduk. Aynası iştir kişinin diyoruz.





Hayalbaz etkinlik takvimi

Röportaj: Burcu Yılmaz – Yeşil Gazete

Festival Habercisi – 8 , Back To Nature -2 / Zoi Salamander

Bu yazı 9 Ekim tarihinde Yeşil Gazete'de yayımlanmıştır.  

Psy kültürünün içinde farklı olan; sanatsal faaliyetler. Herkesin, o an sadece eğlenmek için değil, bunun dışında da birbirleri arasında etkinlikler harici iyi iletişim içinde olmaları, duruma göre de örneğin dışa dönuk herhangi bir durumda muhafazakar hareket edip sahiplenmeleri bile psy kültürünün disko camiasından farklı olmasını sağlıyor.
Baktığın zaman müzik altyapıları da farklı tarz müziklerden geliyor. Zaten club camiasının yok olma sebeplerinden en önemlileri; içlerinde böyle iletişim ve etkinlikler kuramamaları ve yeni gelen jenerasyona bunu doğru şekilde aşılıyamamalarıdır. Bu durum onları köreltti…
DJ. Jashmed Sharraf


...FOÇA DA, FOÇA ....


Back to Nature -2
Bazı festival takipçileri için olmazsa olmaz bir festival adresi haline gelen eski Foça’ ya, yazın son güneşli günlerini yakalama umuduyla, kamp tipi barınma ekipmanlarını yüklenen 150 kadar katılımcı, kendilerini birbirlerinden farklı günlerde müzik, dans, deniz ve vecd harmanının kucağına bıraktı. Ulaşım için kullandıkları araçlar çeşitliydi. Kimi yörede çalışan otobüslerle kimi özel otosu, karavanı, motosikleti yada otostop yaparak festival alanına sıcak bir sevinç, şen bir telaş, bazılarıysa yorgun, uykusuz buna karşılık umutlu yüzlerle üçer beşer gelmiş çadırlarını kurmuşlardı. Eski Foça merkezinden yeni Foça’ya doğru giderken 6-7. kilometredeki 500 adımlık sahiliyle, bir vadiyi anımsatan Mersinaki-4 Koyu beşinci kez ev sahipliği yapıyordu Psy- Trance dinleyicilerine.Ulaşım, konaklama ve diğer konularla ilgili bağlantıya geçtiğiniz anda festival yetkililerinin sıcak açıklamalarıyla, dostça değerlerin ön planda olduğu bir camia ile kaynaşmak üzere olduğunuzu sezinliyorsunuz ve kamp alanına adım atmadan eğlenmeye başlıyorsunuz.

Etkinliğin, otoyola dolayısıyla kent merkezine yakınlığı genelde böylesi etkinliklerin tadını azaltır, ancak bu koy için pek öyle gözükmüyor. Birkaç yıldır tekrarlandığından yöre halkı olsun, ilgili kurumlar olsun alışmak bir yana festival tecrübesi edinmişler diyebiliriz. Toprak üzerinde gezinenleri benimsemişler.
Kumsal

Festival alanında, deniz neşeli şıpırtısını bonkörce saçıyor çevreye ve ılık rengarenk samimi bir Aura çepeçevre kuşatıyor sizi. Koy girişinde çoğu diğer festivalde rast geldiğiniz esir kamplarının biricik alameti, bir nizamiye ile karşılaşmadan içeri süzülüyor, insanlarla tanışmaya-kaynaşmaya başlıyorsunuz. Çadırınızı kurduktan, ilk keyifli saatleri yaşadıktan sonra ne yaptığını bilen biri yanınıza kadar gelip, kayıt ve bilet işlemleri ile zaman harcamaya uygun iseniz yani ‘daha sonra’’ demezseniz sizinle görüşüyor. Hiç bir sponsor desteği olmadan kotarılan etkinliğe 50 TL ödeme yaparak “destek” olabiliyorsunuz.



Kostüm
Renkli kostümlere, rasta örgülü saçlara aşina birkaç insanın işlettiği büfe lokanta karışımı bir tesisten sıcak, soğuk, alkollü, alkolsüz içecekler; günün menüsü, özel sipariş fast-food yada sulu yemekler, meyve, çerez edinmeniz mümkün, yanınızda malzeme getirip ateşte, gaz ocağında kendi yemeğinizi hazırlamanıza bir itiraz eden de yok elbet. Hatta tesis ilgilileri, serin yerde saklamak gereken malzemeleriniz için bir soğutucu depo bile tahsis etmiş.



Bir hafta sürmesi planlanan etkinliğe internet üzerinden yapılan duyurularda isteyenlerin erken de gelebileceği “sohbetin-muhabbetin” tesisata, sisteme bağlı kalmaksızın başladığı bildirilmişti. Bu sene zaten ilk 4 günün çeşitli workshoplar, meditatif bazı uygulamalarla geçirileceği, kalan 3 gün normal ses sistemi ile “tam gaz” devam edeceği duyurulmuştu. Fakat katılımcılar gündüzleri deniz, kum, güneş, geceleri sohbet, yıldızlar, içki, şifalı bitki çayları, kamp ateşi çevresinde sigaralarını tüttürmeyi veya patates közlemeyi seçtiklerinden, pek planlandığı gibi olmadı. Ama, bana kalırsa “planların”; Psy –Trance kültürü içinde, okyanusun dibindeki bir gemi enkazı kadar yer bulmasının, bu kültürün en çok spontane yüzleşmelerle ışık saçabilmesi için lazım gelen puslu haritaları gün yüzüne çıkaracak maharetli eli kolayca seçebilmeyi mümkün kılacağını anlamamak bir kayıp olacaktır. Ne hoş ki, Back To Nature'ü organize eden Mind Manifest kadrosuda gerek geçmiş festival deneyimleri gerekse kişisel meziyetleri ile festival boyunca azalmayan kondüsyonlarıyla aksiliklerin tad kaçırmasına, “doğaya gülüşü” zora sokacak pürüzlerin yüzleri ekşitmemesi adına, üstesinden gelmedik pek bir engel bırakmadılar.

Sahne

Sahnenin, festivalin kalbi olarak güp güp attığı, elbette ki güneş battıktan, yıldızlar ortaya çıktıktan, müzik artık doğrudan kanınıza karışmaya başladıktan sonra anlaşılıyor. Çevresinde dolaşırken ya da içinden diğer yöne ilerlerken güp güp'lerin sıcaklığı sizi ısıtıyor ancak sahnede sıcaklığın direk kendisi, ondan bir parça olmadan öylece durabilmek gerçekten zor; dans etmeye başlıyorsunuz ve baslar, looplar, bazısını bir yerlerden başka türlü anımsadığınız sample'ların içinde varoluşunuzun size armağan ettiği hazinenin pırıltısına yelken açıyorsunuz. 

Artık bazen ateşten dalgaların ihtişamıyla, bazen başka bir boyuttaki buz dağlarının üzerindeki beyaz ayılarla yada adı sanı belirsiz diyarlarda göklerde rengarenk saçaklarıyla devinen ejderhalarla rastlaşmanız olası. Olurda bu astral hazza bir mola vermek gelirde aklınıza çadırların arasında bir tura çıkarsanız; karavan ışıkları, kamp ateşleri başında aynı ritimle küçük sallanmaların da etkisiyle, insanların ne kadar çok birbirine benzediğini fark edip, “dünyada neden bunca anlaşmazlık ve savaş var.” diye depresyona girmenizi çoğunlukla karanlıklar içinden bir selam veya bir ateş başı daveti alıkoyuveriyor. Yaklaşır ve yerinizde durabilirseniz size geldiği yerden getirdiği bir içkiyi, bir bitki çayını, közden yeni çıkarılmış bir patatesi uzatıyor birisi. Bir sessizlik sonlanıyor, bir muhabbet başlıyor…Uzak doğuda zen keşişleri “parti her yerde” manasına gelen bir cümle sarf ederler, zıtlıkları kovalama derdine bir çare bulamadığım zihnim, “her yerde olabilen hiçbir yerde olmayabilir’’ diye kurar genelde ama aynı kovandaki arılar gibi denizden esen yel, kesilmeyen müzik; azalmayan her bir başka dj ile ayrı tadlara bürünen ritm, karanlıklar içinden arada kopan kahkahalar bunu orada mümkün kılmıyor, o an.
Dj Nirmal (Scotland)

Başka yerleri bilemiyorum ama ben tam ortasındaydım partinin, biz tam ortasındaydık partinin… Festivale İstanbul’dan katılan Alp Döşeyenler; “aşk, sevgi ve dostluğun sanrılarla buluşması’’ dedi Back To Nature-2 için. Hem de uzun bir özlem sonrası gerçekleşen bir buluşma sanki, ertelemelerin küf kokularından arınmanın huzuru ile sarhoş sanki… Bazı kimselerin hemen önce bir başka festivalden, Fethiye'deki Psyfiles - 2'den çıkıp geleceğini bildiğimden ekstra mutlu yüz aradım çevrede, ancak bilet fiyatları ve bazı psy trance alışkanlıklarına aykırı gelecek talihsizlerden ötürü o yüzlere pek denk gelemedim. Denizli'den gelen Bilkan Pişkin; “Katrancı koyunun hoş bir yer seçimi olduğunu ancak bazı günübirlik piknikçilerin Psyfiles'a gölge düşürdüğünden bahsetti. Eski Foça Mersinaki-4 koyundaki Mind Manifest etkinliği içinse “belki daha az dark, daha çok psytrance daha leziz olurdu’’şeklinde görüşlerini paylaştı bizimle. Geçici de olsa kendi eğlenceli renklerine boyuyor festivaller kumsalları, vadileri... Dünyanın bunca karmaşasında asık suratlı politikacıların bin yıllık yanlışlarını devam ettirmekteki inatçı tutumlarına bir tenefüs arıyor insan; İzmir’den Kristal Güngörün; “tüm gri elbiselerimizi yırttık, üzerimize zorla giydirilen ve hiç de yakışmayan bu ciddiyet kostümünü istemiyoruz artık!!! Ruhumuzun renkleri, özgürleştikçe parlıyor’’ diye özetliyor. Bizi özgürlüğün parıltısına çağırıyor. Her anınızın bir festival coşkusu içinde geçmesi dileğiyle….