Naipaul var, Naipaul yok.

 Bu yazı 26 Kasım 2010 tarihinde Yeşil Gazete'de yayımlanmıştır.

Kusturica’dan sonra “hoşgörü teması” üzerinden ikinci sanatçıya çirkinleştik ve nobelli yazar Naipaul güvenlik nedeniyle gelmekten vazgeçti.

Bu kez olay, daha vahim bir kutuplaşma olmasına karşın, üstünü örtmek de daha kolay. Ne de olsa Hindistanlı bir yazardan bahsediyoruz. Hindistan denen koca gezegenin Türkiye coğrafyasındaki tüm iletişim biçimleri içinde ağırlığı nedir ki? Mumbai’le 2,5 saatlik zaman farkına karşın, Hindistan, Çin’den daha uzak değil midir? Gündemden düşünce bir daha da karşılaşılmayacaktır. Kusturica ise tekrar tekrar karşımıza çıkacak gibi duruyor.

Gündüz Vassaf, bu yazar olayını “Küresel sermayeye açık olan Türkiye küresel kültüre kapalı.” biçiminde tanımlamış. 80 yıldır verilen uluslaşma-ümmetleşme bilinci (biz ve diğerleri) içinde, daha yeni yeni demir perdesini kırıp dünyaya açılan Türkiye’den bahsediyoruz.

Üstelik tam açılacakken AkP sayesinde “hazır açılıyoruz, Ortadoğu-Arap ülkelerine de açılalım” diyiverdik. Söylemlere bakacak olursak küresel sermayenin peşinden gidersek, çok para kazanacağız. Hem batılılaşmaya çalışıyoruz öyle değil mi? Batı bu işte. Batı da Ortadoğu’ya açılmak istiyor. Herkes açılmak istiyor yani. Ortadoğu’ya. Pastaya bak!

Batılılaşma üzerinden Avrupa’ya, milliyetçi söylemlerle Orta Asya’ya açıldık, şimdi ümmetçilik üzerinden İslam ülkelerine açılmak üzere; bir söylemler, bir söylemler…

Yahu bunların hepsini toplasan dünyanın 3’te 1’i etmiyor. Peki ya diğerleri? Onlara da “siz bizden değilsiniz ama yaradılanı da yaradandan ötürü severik” mi diyeceksiniz? Yoksa zaten onlarla hiç işiniz olmaz mı?

Nobelli yazar ayıp etmişmiş.

Biz önce bir kendimize bakalım. Tv kanallarımıza bakalım. Dinci kanalların belgesel ve dini içerikli film ve dizi çöplüğünden, sırf biz duygusunu aşılamak için, ötekine lanetler edilen, en ağır hakaretlerin uçuşması bize yabancı mıdır?

“Dini düşman”ı hayal edin. İslam; hadi Hristiyanlık ve Yahudiliğe “bozulmuşlar ama bizdendir” dedi. Peki ya hikayenin diğer tarafında kalanlar? Nasıl olacak yani?

Hem nefret dolu ve hem de nefret eylemine teşvik eden, nefret eylemini ödüllendiren ve en kutsal mertebeye yerleştiren paradigma; hem yazılı, hem görsel literatürde, hala ve gırla devam etmiyor mu?

Çok tanrıcıl düşünceyle nasıl demokratik temas sağlanabilir ki? Kendi gelenekleri ve düşünce biçiminin İslam’ın en büyük düşmanı olduğunu, İslam haykırıyor. Onlardan dünyayı temizleyeceğini…

O islam, o, değilmiş. O, radikal islammış.

“Peki neden radikal Hinduizm dünyayı ölümlerle kasıp kavurmuyor?” demezler mi adama?

Naipaul müslümanlardan nefret ettiğini söylemiş. Hindistanlı nobelli bir edebiyatçının gerekçeleri bence az değildir.

Haa bide!

Türkiye dünyaya açılıyormuş. Bu kafayla olmaz yavrucum.

Öncelikle karşındakine saygıyı öğreneceksin.

Ama adam gibi öğreneceksin.

Yoksa açıldığında Çılgın Türk olarak anılmak isterken, Osmanlı zamanında olduğu gibi adın Hırboya çıkabilir.


Hindistan’dan sevgiler…

Namaste.

Süperiletken @ my joint

 Bu yazı 7 Kasım 2010 tarihinde Yeşil Gazete'de yayımlanmıştır.

Bir süperiletken muammam var.

Anlatsam inanmazsınız, akla hayale sığmaz accayip fena.. Belli aralıklarla kafamı kurcalar durur. Lise yıllarımdan beri aklımda olan bu teknolojik olayı ekolojik düşünceyle bağdaştırmaya çalışınca işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Ayrıca çoook-çok uzun mesele, o sebeple ayrıntılara hiç giremeden “direkt fizik dersi muhabeti”nde komplomu ortaya koyacam.  Belki sadece meraklısına demek gerekir.

İlk olarak lisede (SENE – 95) Kadir Çetin Hoca’m aklıma soktu bunu. Bir elektronik dersinde süperiletkenden bahsetti. Eğer süperiletken madde yapılırsa, bir maddeyi bir yerden bir yere taşımak mümkün olurmuş. Hatta Kadir Hoca’ya göre günümüzde de maddeler bir yerden bir yere elektrik aracılığıyla taşınabiliyormuş –ama  altın gönderildiğinde, kum biçiminde ya da kimyasal anlamda bozuk altın çıkıyormuş. Bunlar hep aslında iletim yollarının aslında bir miktar yalıtkan olmasından kaynaklanıyormuş. Eğer süper iletken yapılırsa; bu kayıplar ortadan kalkacak ve değil aynı madde, mesela insan bile taşınabilir olacakmış.
O yıllarda tabi woww dedik gitti. Çünkü süperiletken çook uzaklardaki imkansız bir masal. Süperiletkenin yapılabilmesi için -273 C derece yani 0 Kelvin mutlak sıcaklığa ulaşılması gerekir-di. !! Olayın elektronik ve fizikten ayrı kimyasal boyutları falan var, karışık.

(SENE – 98) Liseden yeni mezun olmuşmuyumneyim,  bir belgesel izliyorum, mutlak sıcaklıkla ilgili. Belgeselin üçte birini süperiletkene ayırmışlar. Eğer mutlak sıcaklığa ulaşılırsa süperiletkenin mümkün olabileceği ve böylelikle neler yapılabileceğinin içeriğiyle dolu. Tam da kafamı kurcalayan meseleler. Kadir Hoca uydurmuyormuş haklıymış. Vay be diyorum sonra, acaba biz görür müyüz?

(SENE -2001) Hoop bi dergide –Focus’tu yanılmıyorsam, mutlak sıcaklığa zaten ulaşılmış olduğunun haberini alıyorum. Hatta haber öyle ilginç ki aynı işle meşgul bilim insanlarının daha önceki -120 C derecelik rekorlarını egale ederek, -80 C derecede, mutlak sıcaklık koşullarını sağlamayı başarabildiklerini anlatıyordu.
Yani teorik olarak daha önceleri yalnızca matematik – mühendislik hesaplarında kullanılan süperiletkenin, pratik olarak yapılması başarılmış buna karşılık gündelik hayatlarımıza teknolojik anlamda giremeyen, ama dikkat, hani neredeyse girecek gibi duruyor.!  – 80 C ’de.

-E diyorum o zaman, ışık hızı da tamam.

Bir zamanlar ışık hızına çıkılabilmesi olayına “daha süperiletken yokkene nereyee?” denirdi. Haklılardı aslında. Ama artık süperiletken var. -80 derecede, 2 tane dolap tutabilsen birinden adamı yollayıp birinden alabilirsin.

Hatta bu örnek bile yetersiz.

Süperiletkenle;

enerji kaynağından gelen enerjinin iletim sırasındaki kayıplarını sıfırlarsınız. Burası zaten tamam –ki bu durum enerjiden çok büyük ölçülerde kazanç sağlamanız anlamına gelir. Göreli olmakla beraber yanılmıyorsam %30 kadar..

Tamam ama şimdi dikkat!

Eğer makineniz süperiletkenden yapılırsa!! Enerji kayıpsız tamamlanır. Ya da sonrasında kayıpsızlık sağlanabilir. Yani çamaşır makineniz süperiletken olursa kullandığınız enerji aynı biçimde geri çıkar. Eğer makineler süper iletkenden yapılırsa tek makineyi döndürecek  enerjiyi, süperiletkene hapsederek, milyon kez kullanabilirsiniz. Biraz ayrıntıdan girmek gerekirse; süperiletken artık bir madde değil, saf elektromanyetik alandır. Bu alan içinde çamaşır makinenizin istediğiniz biçimde dönmesi için gerekli enerji, bu elektromanyetik havuzda rastgele gerçekleşiyormuşcasına dolanıp duruyorla -aynıdır. Ampul için bilemiyorum (çünkü ampul direnç meselesi ve ısıyla, kayıp yaratarak var olur) ama her türlü motorda kayıpsızlık söz konusudur. Ya da aynı teknoloji dönen motordan elde edilen enerjiyi tekrar manyetik alan enerjisine dönüştürmeye kabiliyetlidir. Ya da şöyle söylemek gerekir belki; elektrikle çalışan bir arabanın tekerleklerinden elde edilen enerji harcananla eştir. Yani tekerleklerin birkez dönmesiyle dünyanın etrafını dört dönebilirsiniz.

Bilmem anlaşıldı mı? Olay fena acayip…

Yine mesela; eğer süperiletken bir kondansatör (elektrik depolayıcı) yaparsanız, içine bir baraj elektrik doldurup, milyon yıl sonrasında açıp o elektriği kullanabilirsiniz.

Ya da süperiletken bir uzay aracı yaparsanız -ki varsayalım bir gözlem aracı, uzaya gönderdiğinizde, o sonsuza kadar çalışacak demektir. Sinyal alır, yollar, fotoğraf çeker, taş toplar onları mükemmel biçimde ölçer tartar.  Hatta fotoğraflarını mükemmel fotoğraf makinesiyle çeker, kimyasal ölçümleri kusursuzdur falan.

2001 senesinden sonra patlayan telekomünikasyon devrimi işi iyicene karışırıyor. Çünkü elektirik artık sadece enerji taşımakla değil bilgi taşımakta da kullanılıyor. Artık bütün dosyalarımız, fotoğraflarımız, videolarımız elektrik.

Süperiletken sayesinde kayıpsız elektrik iletiminden ve böylelikle kayıpsız bilgi paylaşımından bahsederken bir de baktık fiberoptik kablolar çıkmış. Süper iletkenle “kayıpsız elektrik hızında” bilgi paylaşabilecekken fiberoptik kablolarla zaten kayıpsız, hem de ışık hızında paylaşmaya başladık bile. Bu ne hızz… Henüz her bilgisayar için geçerli olmamakla birlikte; gerçektende şu anda dünyanın tüm kıtaları birbirine fiberoptik kablolarla bağlı. Gerçekten online!! %100.

Eğer ışık hızında online olursanız sıfır arşivle tüm elektronik ortamdaki bilgilere aynı anda sahip olabilirsiniz anlamına gelir.

(SENE – 2007) Bir belgesel izliyorum. Süperiletken hakkında. Trt’de yayımlanıyor ve programı bir zamanların Keloğlan rolünden tanıdığımız Rüştü Asyalı sunuyor. Süperiletken yapıldığından beri hayatlarımızda nelerin değiştiğini anlatıyor. 2004 yılından itibaren ilk olarak askeri-uzay teknolojisinde, şimdilerde ise yavaş yavaş tıp alanında kullanılmaya başlandığını anlatıyor. Zaman geçtikçe gündelik hayatlarımıza kadar girecek gibi duruyor. Ama önce süperiletkenin ne yapabildiğine dair tıp alanından bir örnek.
Henüz her hastanede var mı bilmiyorum ama gidip, içine girdiğimiz silindir (yanılmıyorsam NRG) -eğer süperiletkenden yapılmış olursa, mükemmel yalıtımlı elektromanyetik alanın içine giriyorsunuz demektir. Orası, uzaydan elektromanyetik anlamda soyutlanmış bir yerdir. Ve vücudunuza enjekte edilen izotopların hareketini mükemmel biçimde izleyebilirsiniz.  Bu yalıtılmış elektromanyetik alan ile insan anatomisinin mükemmel haritasına ulaşabilirsiniz. –ki ulaşıldı.

Aklıma geldi bak. 80’li yıllarda dünyanın iklim haritasını çıkarmak isteyen bilimadamları 3o yıllık iş demişler. Proje şimdi tamamlanmış..

Şimdi bi adım daha ötesi.

Eğer süperiletkenden yapacağınız bir makine ile örneğin tv üretirseniz. O televizyon mükemmel televizyon olur. Tabi mükemmel ne demek!? Şöyleki, mühendislik hesabında nasıl bir tv istenmişse makine aynen onu vermiştir. Yani süperiletkenle süper makine üretebilirsiniz. Daha da açmak gerekirse eskiden hesapta olan ama pratiğe geçemeyecek teknolojiler, artık aynen hesaplandıkları gibi gerçek olabilirler. Işık hızı mevzusuylada buradan bağlanıyor zaten, süperiletken teknolojisi fizikçilere, “siz hesaplayın gerisi kolay” diyerek usta misali göz kırpıyor.
 Tesla Küresi - Nikolai Tesla, dünyayı öncelikle "iletken" olarak tanımlıyordu. Esas amacı, bu iletken dünya içinde süperiletkeni yaratmaktı. 

Tabi süperiletkenin öncelikle uzay ve askeri alanlarda kullanıma girdiğini unutmayalım.

“Paşam süperiletken yaptık, artık dünyadaki tüm bilgileri koyabileceğimiz sonsuz depomuz var.”
“Tamam ozaman herkesin tüm bilgilerini toplayın.”
“Ama nasıl? Kim yazacak?”
“Siz bırakın insanlar kendileri yazarlar!”

İnternet hayatlarımıza girdiğinden beridir herkes hiç durmadan kendi bilgilerini sanal dediğimiz aleme  büyük bir hızla aktarıyor.
Facebook, “tüm bilgilerinizi kaydedecek teknolojiye hakim değiliz” diyor ya hani. İnanmam. Süperiletken çıkmış daha ne olsun be yahu!

Bilenler hatırlayacaktır. Stanley Kubrick’in 2001 Uzay Macerası’nda, hikayenin zamanına göre eskilerden kalma bir insan vardır bir de onun ses ya da yazılım denebilecek arkadaşı H.A.L. vardır. Kubrick’in H.A.L. ismini I.B.M. den esinlenerek koyduğu söylenir.  Harfler alfabede bir öncekine denk düşer. Tam onun gibi ama çok daha fazlası.

Eğer bu teknolojiyle telefon dinlemek isterseniz, bu her anın, an ve an dinlenebileceği anlamına gelir. Hani öyle tüm görüşmelerde bazı kelimelere odaklanıp taranabildiğini zaten biliyoruz ama eğer bu teknoloji süperiletkense tüm kelimelerin aynı anda tüm biçim ve olasılıklarıyla birlikte taranabileceği anlamına gelir. Dahası bunu geçmiş içinde yapabilir. Bu durum ise Batman filminde Joker’in her an, her yerde olma olasılığına karşılık geliştirilen teknolojik aygıta benziyor.  Bu akla hayale sığmaz teknolojiyle, sanırım dünyanın tamamı, tam anlamıyla kontrol altında olmasa bile (artık) denetim altındadır.

95 yılında uzak gelecekte var olması muhtemel süperiletken teknolojisini tahayyül etmeye çalıştığımı ve “çılgınlık”, “kıyamet” ya da “cehennem” dediğimi hatırlıyorum. Şimdi ise duruma öyle bakmıyorum. Tek bir şey var aklımda. Esas meselemi işte şimdi soruyorum. Gelmek istediğim yere sonunda geldim.

Sayın Packard Bell yetkilileri bu makineyi aldığımda 160 Gb bellek diyordu. İçinden 140 Gb çıktı. Hani ya süperiletken falan? Nerde benim 20 Gb? Yakışıyor mu bu çağda?

( : Namaste, Happy Diwali…