(: Hoşçakal AkP.



Bülent Arınç'tan hayat derslerini duydunuz mu?

“Hayat içki ve seksten ibaret değil”miş.

Yüce devletimizin temsilcisi muhterem şahıs, hayatın ne olmadığı yanında, bir de, ne olduğunu söyleseydi de tam olsaydı. Hani biz hayatı nasıl yaşamamız gerektiğini bilmiyor değiliz ya, belki yeni bir şey öğrenmiş olurduk.

Mesela hayat; vatan-millet uğruna şehit namıyla ölmek -ama yine de ölmek midir acaba?

Ya da hayat; şerri hükümler çerçevesinde bu hayatta yaşamamak -ama öbür tarafta gırla yaşamak üzere bir yatırım mıdır?

Belki de hayat devlete saygı duymak, o ne istiyorsa vermektir. Böylece lanetler ettiğimiz Amerikan emperyal tavırlarına benzer biçimde emperyalleşme çabasına girmek ve buna sevinmenin  ikiyüzlü ahlakıdır.

Kim bilir belki de hayat; astlarının isteklerini görmezden gelip, üstlerinin sözünden ise çıkılmaması gereken hiyerarşi içinde varlığını sürdürme çabasıdır. Bu hayat içinde; işe gidip gelmek, elektrik-su-telefon-doğalgaz-internet ve kira faturalarını yetiştirmeye çalışmak, “yaşamak” demektir.

Hayat; belki de hayaldir. Hep ötelenen emeklilik zamanının gelmesini düşleyerek beklenen... Emeğinin sömürülmesi amacıyla evcilleştirilmiş, dünyanın en tehlikeli canlısı olan insanın bu sömürüden mızmızlanarak uzaklaşma gayretidir.

Öyle değilse bile modernite içinde hayat, herhalde en çok; tüm bu keşmekeşten uzaklaşmak üzere, sahip olunan bir gün içindeki bir kaç saat, bir hafta içindeki bir gün ve nihayet, bir yıl içindeki 3-5 günün değerini bimek, rahatlamak ve gevşeyebilmek üzere bencilce davranmaktır.

*******

Bu tartışmalar bilindiği üzere alkol yasağıyla birlikte geldi. Bahanesi ise kimi başka ülkelerde de bu tarz yasaklar olmasıyla örtüldü. Oysa Ümit Şahin'in yazdığı gibi alkol kullanımının aşırı dereceye yükseldiği bir ülkede yaşamıyoruz. Zaten pek içilmeyen ve içkinin, diğer ülkelerle kıyaslandığında aşırı pahalı olduğu bir ülkedeyiz. Bu durumun sağlık boyutu ise, esas ekonomik temelli yani yüksek fiyatların sebep olduğu; kör eden rakılar, köpek-öldürenler, free-shop kuyrukları ve kaçak mı değil mi bilinmeyen şişeler üzerinden tartışılsa daha anlamlı olmaz mıydı?

******

Hep söylemişimdir. “Ülkeye sigara yasağı gelmedi. Sigara sadece vapurların açık alanlarında yasaklandı.” Belki istenen de, elbette fiyatlara zam getirmenin yanında, sadece buydu. Bir düşünün haksız olmadığımı göreceksiniz.

Şimdiki yasak ise elbette kar etmenin yanında iki amaca sahip;

Birincisi bu yasak küresel kartellerin bakkalların işini bitirmek üzere son ve yeni hamlesi. Temizlik malzemelerinin, muhtelif gıdaların ve daha bir çok ihtiyacın karşılandığı alışveriş merkezlerinin; artık, sadece gündelik ihtiyaçların karşılandığı süt, yoğurt, ekmek satan kahraman küçük esnafların elinden, o küçük pazar payını da alma girişimidir. Bakkal için küçük ama onlar için toplamda büyük pazar payının... Bilindiği üzere küçük esnaflardan, bir de, tütün ve alkol ürünleri, soğuk soğuk ve denk fiyatlarla karşılanabilmekteydi. Amaç esnafa, ya alkol, ya ekmek tercihi yaptırıp son darbeyi vurmak. Üstelik alkol demesi halinde fişleneceği garanti olduğu gibi, ekmek demesi halinde de batması garanti.

Bırakın kır düğünü, catering tartışmalarını allansen. Bu yasağın ikinci hedefi ise gençlik müzik festivalleri...

Yeşil Gazete’de geçen yaz festival haberciliği yapmıştım. Festival derken, yalnızca gençlik müzik festivallerini içeren, hem etkinliklerin haberini verdiğim hem de daha sonra etkinliklerde yaşananları aktardığım bir yazı dizisiydi. Bu festivallerin Türkiye gibi bir ülkede, gençlere “nasıl yaşanması gerektiğini öğretmeye çalışanlara”  karşı protesto niteliği taşıdığını vurgulamaya çalışmıştım. Çünkü 60'larda 80'lerde eylem alanlarında yükselen örgütlenmeler, günümüzde “ancak” şehir dışındaki festival alanlarında yaşanır oldu. Bunda ise kasvetli solcu dilinin etkisi büyük. Bir zamanlar eylem alanlarında eğlenen ve yaşayan insanlar günümüzde sırf dünyayı ya da memleketi kurtarmak amacındaki politikliğe sıcak bakmıyor. -Ki bu tavır yapay kalıyor, inandırmıyor. Bu sebeple bakılmaması da doğal zaten. Bu festivallerde ise gençler, ellerinde biraları ile iktidarlara küfürler etti. Modernitenin ve dinin baskısı altında yaşayan gençler özgürlüklerinin tadını çıkardı. İlginç olan ise hiç politik olmayan festivallerde bile, yeri geldiğinde, iktidardakiler sağlam küfürler yediler.

Anlaşılan gençlik müzik festivallerine DUR demenin zamanı gelmiş. Bu konu inceden Efes Pilsen One Love Festivali’nin sponsorluk meselesiyle dile getirildi ama esas sorun o festivalden daha öte. Eğer yaşınız 18 – 24 arasındaysa ve geçtiğimiz yıllarda herhangi bir müzik festivaline katıldıysanız biliniz ki siz, artık, "-kötü”sünüz. Dahası gençlere kötü örnek oluyorsunuz, bu sebeple cezalandırılmanız gerekir. Hatta sizi cezalandıran herhangi biri olursa memlekete hayırlı bir iş yapmış olacaktır. Bu festivallere onbinlerce genç katıldı ve sayıları her geçen gün artan organizasyonlarla bu rakamın kat be kat fazlası eğlencenin, özgürlüğün tadını çıkardı. Şimdi ise YASSAK. Artık kanun var. Örneğin bu yassak barlarda işlemeye başladı ama tabi ki denetimi gerçekleşmeyecek ve her şey nasılsa öyle devam edecek. Tek fark artık içenler yasadışı kalmış olacak ve yassak sadece festivallerin gerçekleşmesini engellemiş olacak.

İşte, bu yassak bir meydan okumadır. Bu hükümetin, vatandaşının elinden hukuki yönden “istediği gibi yaşama hakkı”nı alarak yaptığı bir meydan okuma... Neye mi güveniyor? Kolluk kuvvetleri yanında çıkardıkları silah yasasına. Eğer içki içerseniz yani “gençlere kötü örnek” olursanız, yasalar artık sizin arkanızda değil. Gerek polis, gerek kendisini "ağabey" ilan etmiş akranlarınız  canınıza okur. Okuma hakkına sahiptir. Parkta içen gençleri öldüren polis vakası hatırlanacaktır. Eski yasayla istemeye istemeye de olsa ceza alan o polisler artık suçlu değil. Suçlu olan mahallesinin parkında içen gençler oldu. Devlet “kötü”nün tanımını yaptı. Ve eğer içiyorsanız artık yasa dışısınız. Hadi sıkıyosa iç! İç de rengini belli et.

Diyorlar ya hani şeriat geliyor diye... Şeriat çoktan geldi, şeriatın içinde yaşıyoruz. 3 yıl önce R. Tayyip E. rejimi açıkladı muhafazakar demokrasi diye. Bu söz yurtdışında yankı buldu ama bizler uyanamadık. Şimdi ise rutin bir sözcüğe dönüştü.

Bir de Arınç’a sözüm var. O kadar kaba bir şekilde dillendirmesek de, biliriz ki bu dünyada insana düşen yemek, içmek, şarkılar söylemek, danslar etmek, oyunlar oynamak, sevmek, sevişmektir. İnsanca yaşamak bunlar demektir. Aynı dünyayı paylaştığı tüm canlılarla birlikte. Daha ne olacaktı ki? Şimdi Platon, Kant, Schiller, Nietzsche diyecem ama siz onları tanımazsınız. Yabancı onlar. Tübe tübe

29 Ocak’ta (yarın) eylem var, her yerde... Kadehinizi kaldırmayı unutmayın. Bir de okkalı küfür sallayın, ve şuan iktidarda bulunanlara kahkahalarla gülün. Neden mi? Çünkü Marx ve Engels’i anarak; içinde yaşadığımız baskıyı mezara göndermek için gülmek ve tüm bu baskıyı yaratanlara neşeli bir HOŞÇAKAL demeliyiz.

( : HOŞÇAKAL AkP.
                                                                                                                                                                                     
Yeşil Gazete Yaşam Sayfası Editörü
Yeşil Politika Yazıları