At Kafalıların Katsayı Zekası

 


Yaşları 14 ile 20 arasında değişen ve son 30 yıllık süreçte apolitikleştirilmiş gençler üzerinde tamamen politik kararlar alınmaktadır. 12 yıldır tartışılan bu konu artık öylesine basmakalıp kavramlarla tartışılmaya ve tekrar edilmeye başlandı ki ezbere bildiğimiz bir masala dönüştü.
Bir tarafta düz lise denilen bir çuval vardır. Bu çuvalda aynı zamanda kolejler, fen, anadolu ve son 15 yılda önem kazanan süper liseler bulunmaktadır. Bir de öteki taraf vardır. Öteki tarafın ismi meslek liseleri olarak tartışılması gerekirken çoğunlukla imam hatip liseleri olarak simgeleşmektedir. Oysa imam hatip liseleri de meslek lisesi amaçlı kurulmuştu. Bu çuval ise ötekine göre daha zengindir. İçinde öğretmen ve anadolu öğretmen, meslek, teknik, anadolu teknik, anadolu meslek, ticaret ve anadolu ticaret gibi bir de imam hatip liseleri bulunmaktadır. Bir tarafın sözcülüğünü Chp ele almışken, diğer tarafı ise Akp tartışmaktadır. Akp'nin derdi ise bu çeşitlilik içinde daha çok imam hatip liseleri ile ilgili görünmektedir. İkisi de birbirinden statükocu olan bu iki siyasi fırıldak içinde ise bu konu çözümlenememektedir. Kolay da değildir. Nüfusu gençlerden oluşan ve gittikçe de gençleşen bir ülkede tüm çocuklar yalnızca doktor veya mühendis olma hayaliyle yetiştirilirse üniversite kapısında koca bir kuyruk oluşur tabi. Varlıklı bir kırsal yaşamın olmadığı, sanayisini güçlendirmek isteyen ama sanayi çalışanlarınıda karın tokluğuna çalıştıran; üstelik hergeçen zamanda daha da yoksullaştırılan bir halkın, çocuklarından umduğu tek gelecek okumasıdır. Oysa okumasının ya da üniversite ya da meslek lisesini bitirmesinin de pek bir anlamı yok gibidir.

Eğitim konjünktürü, felsefenin, sosyolojinin, siyasetin, iktisatın, bireysel gelişimin, toplumsal gelişimin ve daha nicelerinin alanına girdiğinden, bu yazı da, buna benzer konular hakkında yazılanlarla aynı çıkmaza girmektedir. Yeşil hareketin eğitim tartışması entelektüel anlamda zengindir buna karşılık biraz fazla uzaklara bakmakta gibidir. Ivan Illich'in okulsuz toplumu bu konuda en önemli referans noktası olduğu söylenebilir. Ancak bu yazı daha teknik bir soruna dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Sözü fazla dolandırmak ve nazik bir şekilde sunmaya çalışmayacağım. Nitekim on küsür yıl evvel Türkiye'nin en saygın anadolu teknik liselerinden birinden mezun olup ÖSS'de dereceye giren biri olarak (hiçte meslek liseleri “zaten” başarısız değildir!), ben ve kaderdaşlarımın yüzüne tokat gibi çarpan bu katsayı engeline karşı sahip olduğum birikim konusunda kimseden akıl almayı gerekli görmüyorum. Hatta bu tokat sebebiyle, at gözlüklerinden değil de, bu gözlüklerin takıldığı at kafalardan bahsetme hakkını kendimde buluyorum.

Hep aynı ezber...

Dinci eğitim amaçlanıyor, ya da eğitimin dinle ne ilgisi var.

Meslek liseleri yarışa girince, düz liseler kaybediyor ya da kaybediyorsa kaybediyor, alınan puana bak sen!

Devletin meslek lisesi öğrencisine yaptığı yatırım havaya gidiyor.

O mağdur ediliyor, bu mağdur ediliyor.

Hayır, bu mağdur ediliyor, o mağdur ediliyor.

Bıkbıkbıkbık...

Mesele sürekli iki kutuplu politik söylemin gölgesinde ilerliyor. Anlaşılan bu ülkede insanlar siyah ve beyazdan başkasını göremez olmuş. Katsayı engeli kalksın ya da kalkmasın... Aslında bu konuya derinlemesine hakim olanlar bilecektir ki konunun bir çok çözüm olanağı bulunmaktadır. Ama bunlar nedense tartışmaya dahil edilemiyor. En basiti her üniversitenin (eskiden olduğu gibi) kendi öğrencisini kendisi seçmesi... Ama görmezden geliniyor. Çünkü YÖK denen statükonun varlığını tartışmaya başlıyor oluyorsunuz. Zaten bu konuyu özgürlüklerden yola çıkarak tartışacak bir siyasi taraf ta yok.

Daha fenası bu tartışmanın artık sadece kazanma veya kaybetmeye dayalı bir itibar yarışına dönmüş olması. YÖK başkanı Özcan'ın hukukun etrafını dolaşmak istemesi açıkça bu anlama gelmektedir.

Katsayı uygulamasında en büyük gaf ve aslında kötü niyet göstergesi, meslek lisesi öğrencilerinin kendi alanlarında mühendis olmak isterken dahi katsayı engeliyle karşılaşmasıdır. Buna karşılık halk, meslek liselerinin üniversiteye girerken ek puan aldığını sanmaktadır. Aslında bu durum konunun hiçte bahsedildiği gibi “sadece” imam hatip liseleriyle ilgili olmadığını da göstermektedir. Çok acıdır ancak bu tartışmalar daha çok bir çeşit kast sistemi uygulamasının işaretleridir. Bu uygulamalarla dar gelirli aile çocukları bayağı bayağı küçümsenmekte, sosyal sınıf ayrımcılığı bariz hale gelmektedir. Meslek lisesi öğrencisi örneğin; “ben transistörün ne olduğunu biliyorum, bakın radyo yaptım! ama mühendis olamıyorum.” diyor. Düz liseli ise “hadi ordan mühendislik matematik işidir transistör görmenin ne önemi var!” diye kendi yararını düşünüyor. Bu ne andavallıktır. Henüz 13 yaşlarında belirli bir alanda uzmanlaşmaya yönelmiş öğrencilerin önlerinin kapanması açıktır ki dehaların önünü kapatmaktadır.

Öyleyse kısa vadeli basit çözüm! Biraz kalksın, biraz kalkmasın.

Öğrencileri madem tek bir sınava doluşturuyorsunuz öyleyse puanlamalar çeşitlensin. Katsayılar çeşitlensin. 0,5 ve 0,2 dar alan tartışmasından çıksın. Elektronik bölümü mezunu bir meslek lisesi öğrencisi elektronik öğretmenliğine girerken 0,65 katsayı uygulansın. Bilgisayar öğretmenliğine girecekse ise 0,62 ile çarpılsın. Elektronik mühendisliğine girecekse diğer düz liselerle eşit olsun. Buna karşılık almış olduğu eğitimin faydalarını üniversitede avantaja çevirebilsin. Sayısal, eşit ağırlıklı ve sözel olan puan biçimleri 3 çeşit değil 25 çeşit olsun. Dikey geçişler ve yatay geçişler zenginleştirilsin. İmam hatip mezunu elbette ilahiyat fakültesine daha kolay girsin. Bunun yanında edebiyat fakültesine de en azından eşit olanaklarla girebilsin ancak tekstil mühendisi olmak istediğinde accık “ne alaka” densin. Ya da uygulanan katsayı 0,32 olsun. İmkansız olmasın ancak avantajlı olduğu durumlarla karşılaştırınca zaten bu mesleğe yönelmesi gereksiz olsun. Burada kabaca tartışılan konu, uzmanlar konseyince tartışılıp çeşitlendirilsin. İlle de birilerini mahkum ya da mağdur etmek veya birilerine extra avantaj sağlamaya çalışmak bu ülkenin verdiği dar kafalı eğitimden kaynaklanıyor olsa gerek. At gözlüğü yerine at kafa diye boşuna demiyoruz herhalde.

Konuya hakim olanlar bilecektir; buna benzer bir değişiklik bu katsayı uygulamasının hemen öteki yılında ortaöğretim başarı puanlarının, ağırlıklı ortaöğretim başarı puanına dönüştürüldüğü bir uygulamada da vardı. Bu hala da uygulanmaktadır. Bu uygulama oldukça yararlı olmuştur. Başarılı okulun başarısız öğrencisi ile başarısız okulun başarılı öğrencisi arasındaki uçurumu gidermiştir. Gerçekten de başarılı yani zor bir lisede eğitim görmüş öğrencilerin mağduriyetini gidermiştir. Bu şekildeki likit puan hesaplamalarına ihtiyaç vardır.

Daha da çeşitlemek gerekirse, liselerdeki dersler üniversiteyle ilgili olabilsin. Düz lise öğrencisi üniversiteden derslerini henüz lisedeyken alabilsin. Girdiği 4 yıllık bölümü böylelikle 3 yılda bitirebilecek avantajları olsun. Üniversite içinde de bölümler arası geçişler kolaylaştırılabilsin. Lise içinde de bu tarz avantajlar olabilsin. Lisede yeni yeni dersler verilebilsin, bunlar üniversitedeki bölümlere yakın, kimi bölüm derslerine giriş niteliğinde özelliklerle donatılabilsin. Üniversiteler ile liseler arasında bir çeşit koordinasyon sağlanabilsin. Lise öğrencileri örneğin yılda iki dersi bulundukları şehrin üniversitesinden almaya, gezmeye, görmeye üniversiteye gitsin. Akademisyenler arada bir liselere uğrayıp bir iki ders versin, gençlerin ufkunu açsın.

Dahası da var. Çeşitli yarışmalar düzenlensin. Edebiyat-kompozisyon yarışmaları, bilim-teknoloji yarışmaları, kültür-sanat yarışmaları ve buralardan alınan başarı değerlerininde hazırlanan likit hesaplamalara bir şekilde etkisi olsun. Örneğin okul birincilerine sağlanan avantaj, ikinciler için hepten geçersiz olmasın. Ne de olsa ikinci olmak da az birşey değildir.

Daha neler neler...

Ancak amaç eğitime yönelik çözüm değil siyasi rant ve tarih derslerinde öğretilen hep bir bozguna uğratma kavrayışıyla tartışıldığından sonuç hüsran oluyor. 12 yılda 20 milyon civarı başvuru almış olan ÖSYM bu tarz çeşitlemeleri oluşturacak ekonomik ve bilimsel altyapıya sahip değil midir acaba? 20 milyonla verilen sınav paraları bir çarpılsın bakalım. Ne satıyor bu ÖSYM, satıyorsa da bari, sattığının bir ederi olsun.

Kimileri de diyecektir ki bu kadar karışık hesaplar gençlerin kafasını karıştıracaktır. Bence ise bu gençlerin kafası atkafalı iktidarlardan çok daha iyi çalışmaktadır. Her yıl ağızları açık bu siyasi tartışmaları izleyen, her akşam Erdoğan'ın ağzından çıkan sözlerdeki kinayeden umutlanan gençlerin nazarında emin olunmalıdır ki bu iktidarlar beş para etmemektedir. Bahsedilen likit hesaplama sistemleri, gençlerin hergün çözdüğü onlarca problemin basit bir tekrarıdır. Zaten meseleyi bu kadar dar bir alanda tartışan (kalksın – kalkmasın) iktidarların konuyu uzmanlara bırakmadığı da bu şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu ülkede 70 milyonu ilgilendiren bir sınavın madem merkeziyetçi, tekelci, tepeden bir paradigma içinde çözümlenmesinden başka bir yol yok, öyleyse 1,5 milyon kişinin sınav puanı ortaçağ hesabıyla çözümlenmesin. Tabi okullarda rehberlik uygulamalarının yetersiz olması ayrı bir hüsrandır. Yine de gençler bulurlar yollarını hiç merak etmeyin.

Muhabbetle..







.